ERİN (BİR ÖZEL İSİM)
Ne zaman çok güzel bir kadın görsem, Tanrıya inanırım.
Irkların içinde en beğendiğim, uzak doğu kadınlarıdır. Ellerinin biçimi, ayaklarının yapısı, gözlerindeki sırlı bakışlar, hep ilgimi çekmiştir. Sadece lisanları komik gelir bana. Türkçenin bir kadına yakışmaması gibi onu da yakıştıramam kadınlara.
Dünyadaki tüm kadınlar ya Fransızca ya İspanyolca konuşmalı diye düşünürüm hep. Şarap yada dans tadında dinlemek ne hoş olurdu kadınları.
Kendi aşklarıma montaj yaptım bir keresinde. Olmadı. Güzel durmadı üzerlerinde. Hem altyazıları, yordu beni. Gereksiz cümleleri var bizim kadınlarımızın. Birde çok zamansız basmakalıp soruları. Düşünsenize fransızca bir replikte "bu şarabı mı daha çok seviyorsun beni mi?" dendiğini.
Bir süre boyunca Tayvan' lı bir ev arkadaşım oldu. Gülmediği ve o garip sesleri çıkarmadığı zamanlarda şiir gibiydi. Oturup izlediğim olurdu kitap okuyuşunu. Kısık gözleri, iyice küçülürdü. Kitabın tüm hüznünü hissederdiniz baktığınızda yüzüne. Telaşlı davranırdı genelde. Mesela birden yerinden kalkar çok önemli birşeyi yapmayı unutmuş gibi; sonra sadece dolaba gidip su alır ve içerdi. Her an merak içinde kalırdım bende. Bir türlü alışamadım ama içten içe hep sevdim bu halini.
Üzgün oldukları anlarda bambaşkadırlar. Ağlamak dünya üzerinde hiçbir ırka bu kadar yakışamaz. Kurgu animasyon bir film gibidirler. İçe çökerler diğer kadınların aksine. Zanedersiniz ki, bir karadelik, ruhunu yutuyor tam kalbinin olduğu yerden. Biçimsizce buruşturulmuş bir gazete gibi buruşturulurken ruhu, çeperlerine yapıştığı yerlerden çekiştiriyor vücudunu da. Öylece yatıyor yatakta. Dizlerini çekmiş karnına başı dizlerine dayalı. Simsiyah saçları kapamış yüzünü. Ağlıyor biliyorsun. Ama sesi de gözyaşları da diğer herşey gibi içine akıyor.
Yalnızlığı istiyor ama sevmiyorlar. Bazen başını koyup omuzuma öylece kalırdı. Ben yokmuşum gibi kalkar gider sonra gelir gene yaslardı başını. Bir koltuk gibi hissederdim kendimi. Aşk yaşamadık hiç. En iyi arkadaşımdı diyelim. Suskun bir paylaşımdı bizimkisi. Yarım yamalak İngilizcemizle konuştuğumuzdan katlarca fazlasını paylaştık susarak. Kendi dilinde bir adı vardı elbet ama ben ona Erin derdim. O da kendini öyle tanıştırırdı zaten herkese.
Bir adamın ona başka bir dilde yazılar yazdığını bilse şaşırır mıydı acaba? Telaşla kalkıp bir sözlük arardı mıydı?
Murat IŞIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder