31 Ocak 2012 Salı

Narsizme İhtafen

NARSİZM' E İHTAFEN


"Aitlik" ve "Sahipliğin" beraberce yürüdüğünü çok geç kavrıyoruz hepimiz. Bizim olanın, bize yetmeyecek kadar sığ olduğunu; yüceltmişliğimizin saçmalığını kavradığımızda ancak seziyoruz. Ama iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Narsizm' e bir hastalık diyenlerin dünya düzeni bu...
Kendinden öteye koy istiyorlar her şeyi. Kendini bir kum tanesi kadar küçük ve değersiz hisset ki, biat edesin. Kendinin özel ve önemli olduğunu fark etmeye başladığında bu sefer "İyi" ve "Kötü" yada "Sevap" ve "Günah" dogmalarıyla baskılıyorlar zihnini... Tanrı ile aldatılıyorsun.
Öyle mert değil savaşlar eskisi gibi! Senin karşında durup, gözlerini dikerek gözlerine; her yanı kanayana kadar, seninle mücadele edecek dostlar da yok artık aşklar da.
Yani sırtını bir yere dayama ihtiyacın var ise savaşını çoktan kaybetmişsindir...

Murat IŞIK


Tenis


TENİS
Altı yaşımın heyecanı var içimde.
"Öğlen yemeği bitse de, bahçeye çıkıp çığlıkları ile sabırsızlığımı körükleyen şu çocukların arasına karışıp, doya doya oynasam" dediğim zamanlardan kalma bir heyecan. Beş hafta oldu başlayalı ama aradan geçen yılların üzerime yapıştırdığı maymun iştahlılığı yırtıp atarcasına inatla koruyorum heyecanımı.
Tenis oynuyorum yeniden ve sanki yeniden çocukluğumu yaşıyorum.
Murat IŞIK

Büyümek


BÜYÜMEK
Bir sonbahar öğleden sonrasıydı. 
Tam mevsime uygun bir kararsızlık vardı gökyüzünde. Güneş bulutların ardından bir kadını gizlice takip eden platonik aşık gibi bir görünüp bir kayboluyordu. 
Sahilde inip susmak, yalnız kalmak ve belki birkaç satır yazmak için tüm şartlar oluşmuştu. Bu davete karşı koymadım...
Tam gözlerimi kapatmış, rüzgar ve dalgaların ahengiyle boyut değiştirecekken; bir çocuk sesinin, gözyaşları ile tuzlanmış küfürleri ile yeniden bu zamana çekildim.
Ellerini kumlara vurup ağlıyor; ağlarkende sövüyor, üstelik tiz sesi ile vurgularını doğru kullandığı tüm küfürlerde ağzına yakışıyordu. Aradabir gözlerini gökyüzüne çevirip sanki affedilmeyi diler gibi bir hareket yapıyor sonrasında etrafına bakınıp gelen geçen olmadığından emin oluncada yaşların ve çığlıkların şiddetini arttırıyor ve bunu kesintisiz tekrarlıyordu.
Bir başkası olsa yanına gider belki onunla konuşmaya çalışır, teselli etmek için çaba sarf ederdi.
Ama ben sadece izledim. İçimde acımak adına tek bir duygu olmadan; duygusuzluğuma acınacak halde olduğumu bilerek...
Nedeni niçini beni hiç ilgilendirmiyordu. Salt olarak ağlaması ve anını istediği gibi utanmaksızın yaşıyor olmasıydı önemli olan. Ağlıyordu işte. Adamlıkmış, erkeklikmiş aldırmadan. Kurallarını satmış halde dünyanın...
Sonra kalkıp yerinden rahatlamış bir halde koşarak uzaklaştı.
Kıskandım sanırım.
O gün huzur bulmak ve belkide birşeyler karalamak için gittiğim sahilden eski bir huzuru bularak ayrıldım. Tek satır bir notla...
Büyüme be çocuk. Ağlamaman için değil böyle özgürce ağlayabilmek için büyüme...

Murat IŞIK

Orhan Veli' nin İzinden (Aşiyanda) Gönülsüz Kral 3. Şiir

GÖNÜLSÜZ KRAL

Bir parça simit,
Ve bir demlik sıcak çay, yer sofrasında;
Budur bütün isteğim...
Ne gerek var ki hengameler ile dolu şu koca masaya?
"Bir Kral' a yakışmazmış!"
Ne yani,
Kral olmayı ben mi istedim?

Murat IŞIK

30 Ocak 2012 Pazartesi

Anı Yaşamak

ANI YAŞAMAK
Yaşanacakları yarına bırakma.
Yarın hiç olmayabilir...
Ve sen elinde ümitlerin, kalakalırsın ortada yapayalnız!
Nedir ki? Eninde sonunda bir yudum kahkahadır istediğin;
Ama zamanı geçmiştir,
Atamazsın...

Murat IŞIK

Bilmek


"Biz aşka böyle başlamamıştık" dedi kadın adama.
"Böyle değildik. Neleri kaybettiğimizi bir düşünsene ve ne kadar kaybolduğumuzu... Senin o heyecanını özlüyorum şimdi. Hayır!.. Sadece heyecanını da değil, o dönemine ait her şeyini. Şu halinden en uzak halini özlüyorum. O na aşıktım, sendense nefret ediyorum.Bunca zaman kendimi kıstırıp kaldığım ümit denen duyguyu lanetliyorum şimdi. Kadınlığımın bir zaafı işte. Bizler içimizde hep o en coşkulu anlara dönmenin hayalini yaşatıp ümitleniriz. Ve şimdi çok daha iyi anlıyorum ki erkekleri vazgeçilmez yapan onların mükemmellikleri değil bizim bu ümitlerimiz...
Kalbi depara kalkmış bir halde kurduğu cümlelerin ardından yutkundu. Ağzı kurumuştu. Bir bulantı hissediyordu göğsüne yakın bir yerde ve bir yumru gelip takılmıştı boğazına. Oysa rahatlamış olmalıydı ama hayır bir terslik vardı. Adam sessizce yüzüne bakıyordu. Hiç cevap vermemiş, sözünü kesmemiş olduğunu fark etti. Kendini savunmamıştı bile. Sözlerini, bunca zamandır vücudunda biriktirdiği bir zehir gibi; tüm öldürücülüğü ile akıtmış olmasına rağmen, kendini kollamamıştı adam. Ölümü bekler gibi beklemişti onu kanatmasını. Şimdiyse yüzünde bir gülümseme, sanki bunca laf ona edilirken aklı başka yerdeymiş gibi, gri ve bulutlu bakan gözlerle, kadının; tamda göz bebeklerinin siyahına dalmış öylece duruyordu.
Gülümsememesi gerektiğini biliyordu adam. Ama elinde değildi... Tüm ilişkileri boyunca kadının güzel cümleler kuramadığından bu sebeple de ikna kabiliyetinin olmadığından yakınmış durmuştu. Oysa kadın, karşısına dikilip bir sona sürüklerken onu; sahip olduğu bu  şiirsellik karşısında hayranlık duyuyor ve belkide sırf bu sebeple en güçlü olduğu alanda yenilmek pahasına bile olsa sözünü kesmek istemiyordu...
Kadın sözlerini bitirmiş adamın vereceği bir tepkiyi beklemeye başlamıştı.
"Devam et." dedi adam. İçindeki o bulantıdan ve boğazındaki o yumrudan ancak böyle kurtulacaksın."
Bulantıyı nereden bildiğini anlayamadı kadın. Ama sorup onu avantajlı duruma getirmeyede niyeti yoktu. O kısmı duymamış gibi yapıp devam etti.
Kadın ikinci kez konuşmaya başladığında daha özensizdi. Cümleleri sıradanlaşmıştı. Geçmişten örneklemelere başladığında ise adam tamamen konsantrasyonunu kaybetti. Artık kadının ne anlattığını duymuyordu. Keşke kadının o ilk soluklandığı noktada sözünü kesip, kendi devam etseydi konuşmaya.
Birden kadının sözünü kesip lafa girmiş buldu kendini...
"Ayın neden hep bir yüzünü görürüz biliyor musun?" diye sordu adam.
Kadın bu saçma cümlenin neden ve ne amaçla geldiğini anlamamış halde duraksadı.
Adam devam etti...
"Bir zamanlama meselesi... Ayın kendi ve dünya etrafındaki dönüş süresi aynıdır. Peki bu illüzyonun ne sonucu olur biliyor musun? Karanlığın içinde parladığı ve hep güzel yüzünü gördüğümüz için  aşık oluruz ona. Hatta kimi zaman onu bir ışığın kaynağı sanırız ama sadece aldığını yansıtmaktan ibarettir bilgeliği. Aydınlık ve karanlık taraflarıyla bir küçük uydu..."
"Nereye varmak istiyorsun?" dedi kadın.
İki noktaya dedi adam.
Birincisi:
"Aşk insana bir oyun oynar. Karşındakinin hep o aydınlık yüzü görünür. Aşk bittiğinde ise zaman herkes için farklı akar ve karanlık taraflar görünür olur. Şu halde kendine şunu itiraf etmelisin ki bana artık aşık değilsin."
İkincisi:
"İçindeki ümit değil beni katlanılır kılan. Sendeki yalnız kalma korkusu. Hayata yeniden ve neresinden başlayacağını bilememenin bir sancısı. Senin istediğin benim o eski halim değil aslında. Senin kendine en güvendiğin, o eski halin."

Murat IŞIK

Orhan Veli' nin İzinden (Aşiyan'da) ÇAKMAK 2. Şiir

ÇAKMAK

Sigaramı yakamayan çakmak;
Ne işe yararsın çöpte yer kaplamaktan başka?
Tükenen "tükenmez" kalemler gibi,
Orası olacak senin sonunda!..

Söylemedi deme...

Murat IŞIK

18 Ocak 2012 Çarşamba

Eski arşivim

Eski arşivime  http://millerkolik.blogcu.com/  'dan ulaşabilirsiniz.

Başlamak

Blogcu' da başladığım yazılarıma burada devam edeceğim. Yola çıkmak bir alışkanlık olmuş duramıyorum artık...