30 Mayıs 2012 Çarşamba

Uyanmak

Gün daha esnerken uyandım. Kuşlar hep bir ağızdan şakıdılar bir süreliğine. Ben tavandaki karanlığa inandırmak istedim kendimi; ama nasıl becerdiyse ışık hüzmeleri bir şekilde süzüldü içeri. Üstelik güya, "sıfır ışık" geçirmesiyle ün yapmış diye ekstra ücret ödeyip almış olduğum perdelerin arkasından. Lanet bir sivrisineğin sesinden pekte bir farkı yoktur sabah vakti gözünüze firar eden bir aydınlığın. Şanslıysanız sineğe bir şaplak patlatır öbür tarafa yollarsınız belki. Ama bir ışık her hayvana dönüşebilir. Ve inanın bir ejderhaya şaplak atmayı gözünüz kesmez çoğu zaman. Beynim gene kafasına göre takılıyor...
İşemek için yataktan kalkmak gerekliliği sıkıyor beni. Bazen koyvermek istiyorum. Eskiden sadece bir tuvalet düşler salardım yatağa. Yatağa bırakmanın ayıp olmaması haricinde o yaşlarıma dair özlediğim hiçbir şey yok sanırım. 
Işıkları açmadan işedim ve yatağa geri geldim. Bir keresinde gene böyle bir sabah ama sanırım daha erkendi ve kıştı; aynı şekilde kalkmış gözlerimi açmadan tuvalete gitmiş, ve koyvermiştim kendimi. Saçma sapan bir ses çıkmıştı. Gözlerimi açtığımda klozet kapağının kapalı olduğunu fark ettim. Hangi salak içine edilmesi gereken bir klozet kapağını kapalı bırakır? Damlalar beyaz kapağa çarpıp her yere sıçrıyordu. İçmeyi bilenler ne dediğimi anlayacaklardır. O noktadan sonra kendinizi durduramazsınız. Çıkışı da girişi gibidir bu meletin. Şişeyi açtınız mı bitirmemek için bir sebebiniz yoktur. Elimi uzatıp klozeti açmam yetebilirdi belki ama yapmadım. Bende çevremde döndüm ve dört bir yana bıraktım akşamdan kalmışlığımı...

Murat IŞIK
    

27 Mayıs 2012 Pazar

Karakter

Figüran bir çizgi karakterdim. Üstelik,  pekte takip edilmeyen bir kurgu serinin önemsiz bir sayısında. Tüm olayların cereyan ettiği bir meydanda, tamda olayların yaşandığı zamanda ve esas oğlanların kıyasıya yumruklaştığı bir karede; arka planda oturmuş kahvemi yudumlayıp, bir şeyler karalarken resmetmişti çizer beni. Aceleden miydi? Yoksa önemsizliğimden mi bilmem ama, kulağımı çizmemişti. Duyamadığımdan olmalı bu umarsız halim. İnsan üstü güçlerini birbirine karşı sınayan, renkli kostümlere bezenmiş kahramanlar birbirlerini oradan oraya fırlatıp, talan ederlerken her yeri; ben, hala oturuyordum olağanüstü hiçbir durum yokmuş gibi. Çevremdeki bu kaostan, bir paralel evrene sızmış ve huzuru bulmuş olarak kurtulmuştum sanki.
Cam kırıkları yağmur gibi akıyordu üzerimden. Biri bile bana değmiyordu. Her şey ağır çekimdeydi...
Bir kurşun, yerinde olmayan sağ kulağımın yerinden geçip gitti. Arkamdaki kireç duvara saplanırken, kopardığı bir parça düştü masamın üzerine. Kalp şeklindeydi. Elimle tuttuğumda vücuda geldi. Ne kadar da güzeldi. Tüm o insanlar dönüp baktılar şahaneliğine. Bir kaçı önünde eğildi. Kahramanlar ve savaşları artık umurlarında değildi. "Gidelim buradan" dedi kadın. "Bu şiddetten uzağa." Duyabildiğime şaşırdım sözlerini. Hemen elimi kulağımın olması gerektiği yere attım. Baktım yerindeydi. Sonra, dönüp çizere baktım. Yanında benim yanımdaki o kadın... O zaman anladım hikayeye aşkın değdiğini.

Murat IŞIK

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Bağımlılar Arasında Yoksunluk Deneyimleri (2. Bölüm)

Baş edemediğimiz içten yanmalı sıkıntılarımız vardı "biz" le alakalı olmayan. Deliydik işte herkes kadar. Aboneliklerimiz iptal edilmesin diye düzenli ziyaret ettiğimiz doktorlarımız vardı. Bir de her seansın sonunda, bir heyecanla alıp, eczaneye koştuğumuz; "hamili yakınımdır" ibareli yeşil veya kırmızı kağıtlarımız...
Elimizi tezgahın arkasındaki kadına uzatır, karşılığında; miligramlarla ölçülen, ufak, ama rengarenk huzurlar alırdık. Bir neşeyle çıkardık dışarı. Sanki hayatta sıkıntıya yer yokmuşcasına. Ama daha ilk adımda, sokak bir duvar gibi dikilirdi karşımıza. Dışarısı dardı. Dışarısı kalabalık ve keşmekeş. Sığınacak bir sessizlik bulmak için debelenirdik o gürültülerin arasında. Koca şehrin hengamesinden uzakta; teneffüs zamanları düşlerdik bir fırtlık cigaraların yada bir dikişlik içkilerin kafasında. Yollar bir süreliğine iki karşıt mesafeye yönelse bile; bir yeraltı barının serin ve nemli karanlığında kesişirdi mutlaka. Biliyorduk!..
Evde olduğumuzda, avazımız çıktığı kadar susardık. Geçmiş ve gelecekten yaratılmış, tutkulu olduğumuz hayallerimiz vardı bizim. O anki ruh halimize göre bir arşivden çekip çıkarılmış, sanki ilk kez izleniyormuşcasına "Vay be!" dedirten sahnelerde kesişen, şaşkın bakışlarımız vardı.
Ayrı maddelerin benzer etkilerinde, aynı şakaya; farklı bakış açılarından gülümserdik. Mühim olan gülebilmekti...
"Kimsenin aklı kimseye yetmez" derdik çok eskiden beri. O sebeple de hiç karşı karşıya gelmedik belki. Güç savaşları yaşamadık. Üstünlük taslamadık.
Sıkı çocuklardık...

Murat IŞIK



24 Mayıs 2012 Perşembe

Düzen

Bir taşı tutup attı denize doğru çocuk. Önce hiç bir şey yoktu. Ses yoktu. Görüntü yoktu. Işık yoktu. Sanki; hiç bir taş yerden alınıp denize fırlatılmamış gibi olağan ve durağandı zaman. Sonra bir ses duyuldu. Denizin satığından bir damla fırladı yukarıya. Koparak çoğaldı. Her bir damla bir öncekinden kurtuldu, yükünü boşaltan bir sıcak hava balonu gibi. Hafifledikçe daha da yükseldi. Sonra döndü tekrardan bütüne yer çekiminin de etkisiyle. Bir temel halka oluştu düştüğü yerde. Önce şiddetle atıldı ileriye. Genişleyerek büyüdü. Büyüdükçe etkisizleşti. Ay ışığı kırıldı üzerinde.
Bir taş aldı eline çocuk. Ve denize attı. Düzen böyle değişti işte. Ve çocuk kıza dönüp;
- Bak yakamozları dans ettiriyorum. dedi. 

Murat IŞIK

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Hoş Geldin

Gecenin bir vakti geldiysen,
Vakitsizce gideceksin demektir.
Bakma öyle mutsuz göründüğüme!
Sevinemediysem,
Sonumuzu bildiğimdendir.
Yoksa;
Tabi ki hoş geldin.

Murat IŞIK

18 Mayıs 2012 Cuma

Lütfen Beklemeye Devam Ediniz

Sabah önce ışığıyla girdi pencereden. Sonra bir serinlik girdi beraberinde. Bir kaç da tıkırtı. Yağmurdur diye irkildim. Açmadım perdeleri. Öylece durdum bir süre. İçimde bir öfke. Yoktan yere dua bile ettim ben açana kadar güneş doğsun diye. Bekleyenler arasında geri sırlardaydım herhalde. Kabul edilmedi. 

Murst IŞIK 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Cinnet

Kızıla çalmış gözlerin.
Şimdi kapasam,
Bir daha açılmayacak biliyorum.
"Yaklaşmayın ulan!" diye naralar atmam bu sebeple...
Bu sebeple elimdeki bıçağı sallamam her yöne.
Yanına gelebilseler,
Onlar da anlayacak öldüğünü.
Alıp götürecekler...

Henüz senden vazgeçemediysem
Hala yaşadığımdandır.
Ve bu deli halim;
Sen artık olmadığındandır.

Murat IŞIK


15 Mayıs 2012 Salı

Yol

Ne zaman yola çıksam,
Gecenin bir vaktidir.
Ve ne zaman yola çıksam,
Bir gece düşer aklıma;
Vaktiyle,
Yollara düştüğümüz.
Bir depo benzinin yettiği kadarı ile yol aldığımız,
Ve mutlak;
Sahile kavuştuğumuz bir gece.
Ay ışığının altında sevişmenin yasak olmadığı kumsalları keşfettiğimiz,
Issızlarda birbirimize yettiğimiz,
Dünyanın gerisinden,
Geri durduğumuz bir gece.
Ben ne zaman yola çıksam,
Gecenin bir vaktidir.
Ve ne zaman yola çıksam,
Düşer aklıma,
Vaktiyle yollara düşüşümüz.
Sen;
Nereye varsam,
Oradasındır...

Murat IŞIK







14 Mayıs 2012 Pazartesi

Kader

İstiflenmiş anılarımızın kataloglanmasıdır zamanda; ölmeden önce ard arda gördüğümüz o kareler. Bizler "film şeridi gibi" der geçeriz ve Tanrıya atfederiz gördüklerimizi. Sanki iyi bir yönetmenmiş gibi... Oysa onlar bizim yaşadığımız zamanlardır. Prodüksiyonu bize aittir. Baş rölünde biz oynamışızdır, yönetmen koltuğunda biz oturmuşuzdur. Bu film onun olduğundan çok, bizimdir. İşimize gelmediği yerde "Kader" demekse bir film hilesidir.

Murat IŞIK

11 Mayıs 2012 Cuma

Deniz Kızlarıyla Raks (Sembolik Şairi Anarken)

Suyun kaldırma kuvveti bulunmadan önce yüzüyordum ben denizlerde. Üstelik korkusuzca açılıyordum sahilden ufka doğru. "Dur yapma! Düşeceksin dünyanın sınırından aşağıya" diyenlere inat daha hızlı kulaçlarla. Ne kadar zaman yüzdüm bilmiyorum.
Kendimi bulduğumda her yanım deniz kızlarıyla çevrilmişti. Yönümü şaşırtmış olmalıydılar isterik melodileriyle. Ölmemi beklediler sanırım orgazm olmak için. Bu gün değil! Tutup onların ölümcül bestelerine güfteler yaptım. Bu sefer onlar kaybettiler kendilerini göz yaşlarıyla.
Nihayetinde kadındılar.

Murat IŞIK

8 Mayıs 2012 Salı

Ayna

Bizi birbirimize ne çok benzetirlerdi anımsar mısın?
Bu yüzden ne vakit aynaya baksam aklımdasın...

Murat IŞIK

4 Mayıs 2012 Cuma

Aşkın Acısı

Gidene ağlamak gözyaşı israfıydı. Hem "zararlı" demişti ben küçükken biri. Bende hiç başlamadım. Aynı şeyleri sigara için de söylediler ama ona başladım. Sanırım içe çekmek, dışa akıtmaktan daha çok bağımlılık yapıyor.
Bir kadın bana seni unutmam altı ayımı aldı demişti. Bunu da bilimsel bir araştırma ile desteklemiş ve bana bir metnini göndermişti. Aşk acısı en fazla altı aydır diye. Tamamen psikolojik olduğuna kanaat getirmiştim durumunun. Üstelik bu konuyu araştıran bilim adamlarının aşkla uzaktan yakından bir tanışıklıkları olduğundan şüphe duymuştum. Aşk ve Acı. Birbirine tamamen zıt iki kavramdır. Aşkın acısı olmaz. Aşk tatlıdır. Aşkın acısı sanılan aslında aşkın yoksunluğudur. Depresyona sebep olan budur. Aşık olduğun kişiden kaynaklanmaz yani. Aşkın kendisine olan bağımlılığındandır. Tedavisi basittir. Bir kaç doz aşk alırsın. Bazı adamlar, doktorların kötü yazısından olsa gerek bir kaç doz seks almayı yeğlerler en yakın gece klübünden. Ama sadece semptomları tedavi ederler bir süreliğine. Yoksunluk depresyonu baki kalır. Hayır. Aşkın yoksunluğu sadece bir yenisiyle tedavi edilir.  
Bir diğer kadın ise hala unutamadığını iddia etmişti üzerinden yıllar geçmesine rağmen. Ardından da eklemişti "Seni hala seviyorum diye" Hangi beni diye merak etmiştim o gün. İnsan yerinde durmuyor. O zaman sevilen adam ve kadınlar değiliz aslında hiçbirimiz. Ve bu resmen ölü sevicilik! Eski bir aşka sevdalı kalmanın bir hayalete aşık olmaktan farkı yoktur... 


Murat IŞIK

   

3 Mayıs 2012 Perşembe

Ham

Ne adamlar, ne kadınlar gördüm. Aşkın içinden geçmişlerde fark etmemişlerdi. Kör desen değillerdi. Herhalde akılları başka yerdeydi. Sorsan bilmezlerdi. "Biz hiç olmadık!" derlerdi. Haklılardı. Hiç olmamışlardı. "Ham"dılar.
Kafası güzel adamlar gibi; "Sarhoş değilim ben" diye bağırdılar. Bakanlar acıdı hallerine. Ben tiksindim.

Murat IŞIK

Fırtına

Fırtınanın gözündeyim. Çevremde dolanıyor kökünden sökülmüş ağaçlar. Bir evin kiremitleri peş peşe dizilmiş uçuşuyor göçmen kuşlar misali. Soldan sağa doğru akıyor hayat, girdabın kısır döngüsünde.
Şimşekler çakıyor. Maddelerin içinden geçiyor yıldırımlar. Röntgenleri çekilirken, canlı cansız tüm bedenler ne kadar da birbirine benziyorlar... Toz olup karışıyorlar hayatın akışına, bir şehrin canından koparılmış tüm parçalar. Yaşayanlar ve yaşayanlar yaşasın diye yaratılanlar! Hepsi eşit şimdi kaosun gerçekliğinde.
Kafamı kaldırıyorum gökyüzüne. Yıldızlar var. Her yanım gün, yukarım gece. Uzayın serinliği iniyor üstüme eksi dereceleriyle. Kara maddeye bulanacağımdan korkup ellerimle yüzümü kapıyorum.
"Nasıl olacak?" sorusundan o kadar sıkılmış ki korkuyla beslenmiş ruhum; tam olacakken her şey, eğer bakmazsam, bir şansım varmış gibi geliyor da gözlerimi kapıyorum nafile bir refleksle. Hani katilin yüzünü görmezsem belki öldürmez beni diye umut ederek.
Ama bu merak ne garip bir his. Yeniliyorum. Her nereden gelecekse ölüm; görmek istiyorum. Hile yapıyorum parmak aralarımdan minik gözetlemelerle.
Bir yanım ölmek, bir yanım yaşamak istiyor. Ölmek isteyen yanımın tutarlı sebepleri var da, yaşama tutunan yanım; sadece genetik kodlamamdan kaynaklanıyor.

Murat IŞIK

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Rüya

Bir gün bir kadını düşünürken uyuya kaldım.
Sabah kalktım,
Baktım,
Yanımdaydı.
O sevdiğim siyah bluz vardı üzerinde.
Ayakları çıplaktı.
Gitmedi o günden sonra,
Değişmedi de.
Hiç yaşlanmadı...
Üstelik,
Yıllar geçti üzerimizden.
Hala rüyada mıyım?

Murat IŞIK